API Kavramının Tarihsel Gelişimi ve Temel Tanımı

Uygulama Programlama Arayüzü, genellikle API olarak kısaltılan bu terim, yazılım geliştirme dünyasının temel taşlarından birini oluşturur. En basit ifadeyle, bir API, farklı yazılım bileşenlerinin birbiriyle iletişim kurmasını ve veri alışverişi yapmasını sağlayan bir dizi kural, protokol ve araçtan oluşan bir arayüzdür. Bir restoranda sipariş vermek için kullandığınız menüye benzetebilirsiniz; ne isteyebileceğinizi, nasıl isteyeceğinizi ve ne şekilde teslim alacağınızı belirler, ancak mutfaktaki karmaşık hazırlık sürecini müşteriden gizler.

API'ların tarihsel kökenleri, modern bilgi işlemin ilk dönemlerine, 1960'lara kadar uzanır. Başlangıçta, işletim sistemlerindeki kütüphane rutinlerine erişim sağlamak için kullanılıyorlardı. Ancak, 1990'larda web'in patlaması ve dağıtık sistemlerin yükselişiyle birlikte, API'lar ağ üzerinden hizmet sağlamanın kritik bir aracı haline geldi. Salesforce (2000) ve Amazon (2002) gibi şirketlerin kendi hizmetlerini dış dünyaya açmak için web tabanlı API'lar sunması, modern API ekonomisinin doğuşunun habercisiydi.

Dönem Odak Noktası Temsili Teknoloji/Örnek
1960-1980 Yerel Sistem Kütüphaneleri İşletim Sistemi API'ları (Unix syscall)
1990-2000 Nesne Odaklı ve Bileşen Tabanlı COM/DCOM, CORBA, Java RMI
2000-2010 Web Hizmetleri ve Ağ Üzerinden Entegrasyon SOAP, XML-RPC, İlk Web API'ları (Salesforce, Amazon)
2010-Günümüz Açık Web Standartları, Basitlik ve Mobil RESTful API'lar, JSON, OpenAPI Spesifikasyonu

Temel olarak bir API, iki ana rolü yerine getirir: soyutlama ve standardizasyon. Soyutlama, altta yatan sistemin karmaşıklığını gizleyerek, geliştiricinin sadece tanımlanmış işlevlere odaklanmasını sağlar. Örneğin, bir ödeme işlemi gerçekleştirmek için bir bankanın API'sini kullandığınızda, güvenlik protokollerini, şifreleme algoritmalarını veya hesap doğrulama adımlarını bilmeniz gerekmez. Standardizasyon ise etkileşimin nasıl gerçekleşeceğini net bir şekilde belirleyerek, farklı ekiplerin ve sistemlerin tutarlı ve güvenilir bir şekilde birlikte çalışmasını mümkün kılar.

Bu kavram, bir yazılımın sunduğu işlevselliğin diğer yazılımlar tarafından nasıl kullanılacağının resmi bir sözleşmesi olarak da düşünülebilir. Bu sözleşme, hangi isteklerin (request) yapılabileceğini, bu isteklerin nasıl yapılacağını, hangi veri formatlarının kullanılacağını ve hangi yanıtların (response) bekleneceğini tanımlar. Bu yapı, modern yazılım mimarisinin vazgeçilmez bir parçasıdır ve mikroservislerden mobil uygulamalara, IoT cihazlarından veri analitiği platformlarına kadar her yerde karşımıza çıkar.

API Türleri ve Mimari Modeller

API'lar kullanım alanlarına, erişim politikalarına ve teknolojik yaklaşımlarına göre çeşitli kategorilere ayrılır. Bu sınıflandırma, bir API'nin amacını ve kullanım şeklini anlamak açısından kritik öneme sahiptir. Erişim ve kullanım kapsamına göre üç ana tür öne çıkar: Özel (Private) API'lar, İş Ortağı (Partner) API'ları ve Açık (Public/Open) API'lar.

  • Özel API'lar: Bir organizasyon içindeki geliştirici ekipleri tarafından kullanılmak üzere tasarlanır. Temel amaç, iç sistemler (frontend-backend, mikroservisler) arasındaki iletişimi standartlaştırmak ve geliştirme hızını artırmaktır. Dış dünyaya kapalıdır ve genellikle en yoğun trafiği taşır.
  • İş Ortağı API'ları: Belirli iş ortaklarıyla sınırlı entegrasyonlar için kullanılır. Güvenilir üçüncü taraflarla (tedarikçiler, distribütörler) özel iş süreçlerini otomatikleştirmek için hayati öneme sahiptir. Erişim, sözleşmeye dayalı izinlerle kısıtlanır.
  • Açık API'lar: Harici geliştiricilere, hatta genel kullanıcılara açıktır. Bir hizmetin işlevselliğini geniş bir ekosisteme sunarak inovasyonu teşvik eder ve yeni iş modelleri (platform ekonomisi) yaratır. Google Maps, Twitter veya Stripe ödemeleri buna örnektir.

Mimari stil açısından ise API'ların evrimi, karmaşıklıktan basitliğe, sıkı bağlılıktan gevşek bağlılığa doğru bir yol izlemiştir. Tarihsel olarak SOAP (Simple Object Access Protocol) ve XML tabanlı RPC yöntemleri, ağır XML mesajlaşma yapıları ve sıkı sözleşmelere (WSDL) dayanıyordu. Bu, kurumsal ortamlarda güvenilirlik sağlasa da, öğrenme eğrisini dik ve uygulamasını zahmetli hale getiriyordu.

Mimari Model Temel Taşıyıcı Anahtar Özellikleri En İyi Kullanım Alanı
SOAP XML Standart protokol (WS-*), güvenlik, işlem yönetimi, sıkı sözleşme Yüksek güvenlik ve güvenilirlik gerektiren kurumsal entegrasyonlar (bankacılık)
RPC (XML/JSON) XML veya JSON Uzak bir fonksiyonu çağırma hissi, basit yapı İç ağlarda basit, eylem odaklı çağrılar (gRPC modern bir örnektir)
REST Genellikle JSON (XML de olabilir) HTTP protokolünü kullanır, kaynak odaklı, durumsuz (stateless), temsili (HATEOAS) Modern web ve mobil uygulamalar, kamuya açık hizmetler, mikroservisler
GraphQL JSON (Sorgu dili) İstemci tarafından talep edilen veriyi şekillendirme, tek uç nokta, aşırı/eksik getirme sorununu çözer Karmaşık veri ilişkilerine sahip uygulamalar, veri alımını optimize etme ihtiyacı

REST (Representational State Transfer), Roy Fielding'in doktora tezinde (2000) ortaya attığı mimari kısıtlamalar setine dayanır ve modern web API'larının de facto standardı haline gelmiştir. RESTful API'lar, HTTP metotlarını (GET, POST, PUT, DELETE) kaynaklara (URI'lerle temsil edilen) erişmek ve manipüle etmek için kullanır. JSON formatının hafif ve okunabilir olması, REST ile mükemmel bir uyum sağlar. REST'in temel ilkelerinden biri, sunucunun istemciyle ilgili oturum durumunu (session state) saklamaması, yani durumsuz (stateless) olmasıdır; her istek kendi kendine yeterli olmalıdır.

Son yıllarda, Facebook tarafından geliştirilen GraphQL önemli bir alternatif olarak ortaya çıkmıştır. REST'in aksine, GraphQL tipik olarak tek bir uç nokta kullanır ve istemci, ihtiyaç duyduğu verinin tam yapısını bir sorgu dilinde belirterek istekte bulunur. Bu, aşırı getirme (gereksiz veri yüklenmesi) veya eksik getirme (birden fazla istek gerektirmesi) gibi REST'te sık karşılaşılan sorunları etkili bir şekilde çözer. Ancak, sorgu karmaşıklığı ve önbellekleme gibi yeni zorluklar getirir.

Her mimari modelin kendi güçlü yanları ve zayıflıkları vardır; REST geniş kabul görmüş basitlik ve ölçeklenebilirlik sunarken, GraphQL verimlilik ve esneklik sağlar. SOAP ise yüksek güvenlik gerektiren senaryolarda varlığını sürdürür. Doğru seçim, projenin gereksinimlerine, ekibin uzmanlığına ve entegrasyon yapılacak sistemlerin beklentilerine bağlıdır.

Diğer önemli bir ayrım da senkron ve asenkron API modelleridir. Senkron API'lar (REST, SOAP) anında yanıt beklerken, asenkron API'lar (webhook'lar, mesaj kuyruklarını kullanan API'lar) bir işlemi başlatır ve sonucu daha sonra, genellikle farklı bir geri çağırma (callback) URL'sine bildirir. Bu, uzun süren işlemler için kritik bir özelliktir.

API Tasarım Prensipleri ve Standartları

Kaliteli bir API, sadece çalışan bir arayüz değil, aynı zamanda sezgisel, tutarlı, iyi belgelenmiş ve uzun ömürlü olmalıdır. Bu hedeflere ulaşmak, titiz bir tasarım süreci ve kabul görmüş prensiplerin uygulanmasını gerektirir. İyi API tasarımı, kullanıcı deneyimini (burada geliştirici deneyimi - DX) merkeze alır. Bir API'yi kullanan geliştiricinin, arayüzü minimum çaba ve maksimum netlikle anlayabilmesi ve uygulayabilmesi esastır.

Tasarımda en temel prensiplerden biri tutarlılık (consistency)'dir. Benzer işlevler, benzer şekillerde adlandırılmalı ve yapılandırılmalıdır. Örneğin, kaynak koleksiyonlarına erişim için çoğul isimler kullanmak (`/users`, `/products`) ve bu kaynaklara yönelik HTTP metodlarını standartlaştırmak genel bir kabuldür. Tutarlı hata yönetimi de aynı derecede önemlidir; tüm API uç noktaları, hata durumlarında benzer HTTP durum kodlarını ve aynı formatı kullanarak yanıt vermelidir. Bir diğer kritik prensip, arayüzün basit ve öngörülebilir olmasıdır. Karmaşık, iç içe geçmiş veri yapılarından ve gereksiz parametrelerden kaçınılmalıdır. RESTful tasarımda, URI'ler kaynakları temsil etmeli, eylemler HTTP metodlarıyla ifade edilmelidir. Örneğin, yeni bir kullanıcı oluşturmak için `POST /users` kullanmak, `GET /createNewUser?name=...` gibi bir RPC stilinden çok daha anlaşılırdır ve REST'in ruhuna uygundur.

Geliştiricilere yol göstermek ve tekrarı önlemek amacıyla, endüstri bir dizi API tasarım kılavuzu (style guide) ve spesifikasyon geliştirmiştir. Bunların en önemlilerinden biri, önceden Swagger olarak bilinen OpenAPI Spesifikasyonu'dur. OpenAPI, RESTful API'ları tanımlamak için dil-bağımsız, hem insan hem de makine tarafından okunabilen bir standart sağlar. Bir OpenAPI belgesi (genellikle YAML veya JSON), tüm uç noktaları, parametreleri, yanıt formatlarını, kimlik doğrulama yöntemlerini ve daha fazlasını yapılandırılmış bir şekilde tanımlayarak canlı belgeler, istemci SDK'ları ve sunucu saplamaları (stub) oluşturulmasını otomatikleştirir.

Bu standartların benimsenmesi, API yaşam döngüsünün tamamında verimlilik sağlar. Tasarım aşamasında, OpenAPI belgesi bir "tek gerçek kaynak (single source of truth)" olarak hizmet eder ve paydaşlar arasında net bir sözleşme oluşturur. Geliştirme sırasında, araçlar bu belgeden doğrudan kod üretebilir. Test ve dağıtımda ise, belge her zaman API'nin mevcut durumuyla senkronize tutulabilir, böylece sürüm tutarsızlıkları ve dokümantasyon gecikmeleri önlenir.

İyi bir API tasarımının son ama bir o kadar önemli ayağı, sürüm yönetimidir (versioning). Zaman içinde API'lar değişmek, gelişmek zorundadır, ancak bu değişiklikler mevcut istemcileri kırmamalıdır. Sürüm yönetimi için birkaç yaygın strateji vardır: URI yolunda sürüm (`/api/v1/users`), sorgu parametresinde sürüm (`/users?version=1`) veya HTTP başlıklarında özel bir sürüm başlığı kullanmak. URI yolu stratejisi, en şeffaf ve en yaygın kabul gören yöntemdir. Hangi yöntem seçilirse seçilsin, strateji tutarlı bir şekilde uygulanmalı ve değişiklik günlükleri (changelog) ile geliştiricilere duyurulmalıdır.

API Güvenliği: Tehditler ve En İyi Uygulamalar

API'lar, uygulamaların işlevselliğini ve verilerini dış dünyaya açan kapılar olduğu için, siber saldırıların birincil hedefi haline gelmiştir. Zayıf güvenlik kontrolleri, veri ihlallerinden servis kesintilerine (DoS), yetkisiz erişimden finansal dolandırıcılığa kadar ciddi sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle, API güvenliği "sonradan eklenen" bir özellik değil, tasarımın merkezinde yer alan bir gerekliliktir.

API güvenliğinin temel taşlarından ilki, kimlik doğrulama (authentication) ve yetkilendirme (authorization)'dır. Kimlik doğrulama, kullanıcının veya sistemin kim olduğunu kanıtlamasıdır. Yetkilendirme ise, doğrulanmış varlığın belirli bir kaynağa erişim izni olup olmadığını kontrol eder. Modern API'lar için standart kimlik doğrulama protokolleri kullanmak esastır. OAuth 2.0 ve OpenID Connect (OIDC) bu alanda hâkim standartlardır. OAuth 2.0, kaynak sahibinden, bir istemci uygulaması lehine kaynaklara sınırlı erişim yetkisi (token) almak için bir çerçeve sunarken, OIDC kimlik doğrulama katmanını ekler.

Tehdit Kategorisi Açıklama Örnek Saldırı Koruma Mekanizması
Yetkilendirme Atakları Kullanıcının yetkisi olmayan işlevlere veya verilere erişmeye çalışması. Dikey/Horizontal Privilege Escalation, IDOR (Insecure Direct Object References) Her istek seviyesinde kapsamlı yetki kontrolleri, kaynak sahipliği doğrulama.
Enjeksiyon İstek parametrelerine kötü niyetli kod/komut eklenmesi. SQL Injection, NoSQL Injection, Komut Enjeksiyonu. Parametreli sorgular, input validation & sanitization, hazırlıklı ifadeler.
Hız Sınırı Aşımı & DoS API'yi aşırı istekle meşgul ederek hizmeti aksatmak veya erişimi kötüye kullanmak. Brute-force saldırılar, Dağıtık Hizmet Reddi (DDoS). Rate Limiting (IP, Kullanıcı, API Anahtarı bazlı), Throttling, CAPTCHA.
Kötü Yapılandırma & Sızıntılar Yanlış ayarlar veya hatalar nedeniyle hassas bilgilerin açığa çıkması. Açık debug uç noktaları, verbose hata mesajları, yanlış CORS ayarları. Güvenlik başlıkları, ortama göre yapılandırma, düzenli güvenlik denetimleri.

Kimlik doğrulama sağlandıktan sonra, her API isteği için kapsamlı yetkilendirme kontrolleri uygulanmalıdır. Bu, sadece uç noktaya erişim iznini değil, aynı zamanda kullanıcının talep ettiği kaynağa (örneğin, kendi kullanıcı kaydına) erişim hakkı olup olmadığını da kontrol etmeyi içerir. Rol Tabanlı Erişim Kontrolü (RBAC) veya Daha İnce Ayrıntılı Erişim Kontrolü (ABAC) gibi modeller burada devreye girer. Ayrıca, IDOR (Insecure Direct Object Reference) zafiyetlerini önlemek için, istemci tarafından sağlanan kimlikler (ID'ler) doğrulanmalı ve kullanıcı bağlamıyla eşleştirilmelidir. API güvenliğinin bir diğer kritik bileşeni, girdi doğrulama (input validation) ve çıktı kodlamasıdır (output encoding). Tüm istemci tarafından sağlanan veriler güvenilmez kabul edilmeli ve hem syntactik (format) hem de semantik (iş mantığı) olarak doğrulanmalıdır. Bu, enjeksiyon saldırılarının önündeki birincil savunma hattıdır. Benzer şekilde, API'den dönen veriler, eğer bir web arayüzünde kullanılacaksa, uygun şekilde kodlanmalıdır (HTML encoding, URL encoding) gibi) için yapılmalıdır.

Hız sınırlama (Rate Limiting), API'ların kullanılabilirliğini ve adilliğini korumak için vazgeçilmez bir araçtır. Bir istemcinin (IP, kullanıcı veya uygulama anahtarı bazında) belirli bir zaman penceresinde yapabileceği istek sayısını sınırlayarak, hem kötü niyetli saldırıları (brute-force, DoS) hem de kazara oluşan aşırı yüklenmeleri önler. Farklı uç noktalar için farklı limitler ("okuma" işlemleri için yüksek, "yazma" işlemleri için düşük) ve bursta izin veren (token bucket) algoritmalar kullanmak yaygın bir uygulamadır.

Güvenlik sadece bir kerelik bir uygulama değil, sürekli bir süreçtir. Bu nedenle, güvenlik testlerini (pentest, statik/dinamik analiz) ve izlemeyi API yaşam döngüsüne entegre etmek hayati önem taşır. Anormal istek kalıplarını, başarısız kimlik doğrulama girişimlerini ve yetkilendirme hatalarını izlemek, olası saldırıların erken tespit edilmesini sağlar. Ayrıca, güvenlikle ilgili tüm yapılandırmaların (örneğin, token süreleri, CORS politikaları) belgelenmesi ve düzenli olarak gözden geçirilmesi gerekir.

Modern Geliştirme Süreçlerinde API'ların Rolü

Çağdaş yazılım geliştirme metodolojilerinde, API'lar artık sadece bir entegrasyon aracı değil, mimarinin merkezinde stratejik bir bileşen haline gelmiştir. Agile, DevOps ve özellikle mikroservis mimarileri gibi yaklaşımlar, API'ları bir zorunluluk olarak öne çıkarmaktadır. Bu paradigma değişimi, ekiplerin bağımsız çalışmasına, teknolojileri özgürce seçmesine ve sürekli teslimat (continuous delivery) hızını önemli ölçüde artırmasına olanak tanır.

Mikroservis mimarisinin temel prensibi, büyük, monolitik uygulamaları, birbirinden bağımsız dağıtılabilen, belirli bir iş yeteneğine odaklanmış küçük servislere bölmektir. Bu servisler arasındaki tüm iletişim, açık ve iyi tanımlanmış API kontratları üzerinden gerçekleşir. Bu sayede, bir ekip kendi servisini, diğer servislerin iç işleyişinden tamamen habersiz bir şekilde geliştirebilir, güncelleyebilir ve hatta yeniden yazabilir. API, bu gevşek bağlılığı (loose coupling) sağlayan sözleşmedir.

  • Frontend-Backend Ayrışması (BFF - Backend For Frontend): Modern web ve mobil uygulamalarda, sunucu tarafı (backend) genellikle bir dizi mikroservisten oluşan API katmanı sunar. İstemci tarafı (frontend - React, Angular, Vue.js veya mobil uygulama) ise bu API'ları tüketir. Hatta, belirli bir istemci türüne özel API mantığını toplamak için BFF deseni kullanılır.
  • DevOps ve Otomasyon: API'lar, geliştirme ve operasyon süreçlerinin otomasyonunda kritik rol oynar. CI/CD pipeline'ları, konteyner orkestratörleri (Kubernetes), bulut sağlayıcı hizmetleri ve izleme araçları, yapılandırma ve yönetim için kapsamlı API'lar sunar. Bu, "infrastructure as code" yaklaşımını güçlendirir.
  • Sunucusuz Mimari (Serverless): AWS Lambda, Azure Functions gibi FaaS (Function as a Service) platformları, iş mantığını HTTP API'ları veya diğer tetikleyiciler aracılığıyla sunulan küçük fonksiyonlar olarak paketlemeyi teşvik eder. Burada API Gateway, bu fonksiyonlara yönelik istekleri yönlendiren ve güvenliğini sağlayan merkezi bir API katmanıdır.

API-Önce (API-First) Geliştirme yaklaşımı, bu süreçleri daha da ileri götürür. Geleneksel "kod-öncelikli" yaklaşımın aksine, API-öncelikli geliştirmede, ilk adım API'nin tasarımı ve spesifikasyonunun (örn., OpenAPI belgesi) tüm paydaşlar (ürün yöneticileri, geliştiriciler, testçiler) arasında tartışılarak ve mutabakat sağlanarak oluşturulmasıdır. Bu belge daha sonra sunucu saplamaları ve istemci SDK'ları için kaynak olarak kullanılır. Bu metodoloji, ileriye dönük uyumluluğu (forward compatibility) artırır, geliştirici deneyimini iyileştirir ve paralel çalışmayı mümkün kılar.

Sürekli Entegrasyon ve Teslimat (CI/CD) pipeline'larında, API kontrat testleri (contract testing) giderek daha önemli hale gelmektedir. Özellikle mikroservis ortamlarında, bir servisin API'sinde yapılan değişikliğin, onu tüketen diğer servisleri kırmamasını garanti etmek zordur. Pact veya Spring Cloud Contract gibi araçlar, tüketici ve sağlayıcı servisler arasında, otomatik testler aracılığıyla doğrulanan resmi sözleşmeler oluşturulmasını sağlar. Bu, güvenilir ve hızlı dağıtımların anahtarıdır.

API Ekosistemi ve Yönetim Platformları

Kurumların API portföyü büyüdükçe, bu API'ları izole edilmiş varlıklar olarak yönetmek imkansız hale gelir. Bu noktada, API Yönetim (API Management - APIM) platformları devreye girer. APIM, bir API'nin tasarımından emekliye ayrılmasına kadar olan tüm yaşam döngüsünü merkezi olarak yönetmek için gereken araçlar, süreçler ve altyapıyı sağlayan kapsamlı bir çözüm paketidir.

Bir APIM platformunun temel bileşenleri genellikle şunlardır: bir API Gateway, bir Geliştirici Portalı ve bir Yönetim ve Analitik Panosu. API Gateway, tüm gelen API trafiğinin tek giriş noktası (reverse proxy) olarak çalışır ve güvenlik politikalarını, hız sınırlamalarını, istek yönlendirmeyi ve protokol dönüşümlerini uygular. Geliştirici Portalı, harici veya iç geliştiricilerin API'ları keşfedebileceği, dokümantasyonuna erişebileceği, kaydolabileceği ve API anahtarlarını yönetebileceği bir self-servis platformdur.

APIM'nin sağladığı somut faydalar oldukça geniştir. Güvenlik ve uyumluluk (compliance) merkezileştirilir; kimlik doğrulama, yetkilendirme, şifreleme ve IP beyaz listeleme gibi politikalar bir kez gateway seviyesinde tanımlanır ve tüm API'lar için uygulanır. İzleme ve analitik sayesinde, API kullanım metrikleri (çağrı hacmi, yanıt süreleri, hata oranları) gerçek zamanlı olarak takip edilir, bu da kapasite planlaması ve iş zekası için değerli veriler sağlar. Ayrıca, monetizasyon (API'ları ücretli bir ürün haline getirme) gibi gelişmiş senaryoları destekleyen faturalandırma ve kotalandırma özellikleri sunar.

Piyasada hem bulut tabanlı (Azure API Management, Amazon API Gateway, Google Cloud Apigee) hem de şirket içi veya hibrit dağıtım için açık kaynak (Kong, Tyk, Gravitee) ve ticari APIM çözümleri mevcuttur. Seçim, ölçek, entegrasyon ihtiyaçları, maliyet ve operasyonel model gibi faktörlere bağlıdır. Bu platformlar olmadan, özellikle onlarca veya yüzlerce API'ı yönetmek, güvenlik açıklarına, tutarsız deneyimlere ve operasyonel kaosa yol açabilir.

Gelecek Eğilimleri: Yeni Nesil API Teknolojileri

API teknolojilerinin evrimi duraksamadan devam etmektedir. Ortaya çıkan yeni trendler, API'ları daha akıllı, daha otomatik, daha güvenli ve daha bağlamsal hale getirmeyi amaçlamaktadır. Bu gelişmeler, yazılım mimarilerini ve geliştiricilerin API'larla etkileşim şeklini kökten değiştirme potansiyeline sahiptir. Yapay zeka, makine öğrenimi ve edge computing gibi alanlardaki ilerlemeler, API ekosistemini doğrudan şekillendirmektedir.

Bir sonraki önemli adım, akıllı ve uyarlanabilir API'ların ortaya çıkışıdır. Geleneksel API'lar statik kontratlara dayanırken, AI destekli API'lar çağrı kalıplarına göre davranışlarını optimize edebilir, anormal durumları tespit edebilir ve hatta kendi güvenlik politikalarını dinamik olarak ayarlayabilir. Ayrıca, doğal dil işleme (NLP) ile çalışan API'lar, geliştiricilerin karmaşık GraphQL sorguları veya REST çağrıları yazmak yerine, "Mart ayından beri en çok satan ürünleri göster" gibi bir dille etkileşime girmesine olanak tanıyabilir. Bu, düşük kod (low-code) ve vatandaş geliştirici (citizen developer) trendlerini destekler.